Bir güz saatidir kaya düş yollara çıkar, parçalanır krallığı aklın aydınlanır aşkla öteki yüzü hayatın.
Bir güz saatidir kaya dağılır mermer, incinir yel; incinir yel, dağılır mermer!
Bilerek Yanılgı
Nice gündüzlerden sonra yıkıldığımız akşam gelip çattığında başımızın çevrildiği gerçek gösterir bize yanılgımızın verimli toprağını.
Anımsa sevgili dost! Anımsa; aklın kılıcıyla baç aldığımız günlerin delik deşik gecelerini. bir daha anımsa!
Uzun Bir Çığlık İçin
Uzun bir çığlık için yıllarca susmak gerek; şafak için gece nasıl susarsa, Dere coşmak için nasıl beklerse Kasım’ı. Uzun bir çığlık gerek vurmak için karanlığı!
Hüznün kara bulutları vardır, bekleyişin ardında dağlar, unutulmak bir adın başka bir adı.
Bir kol demiri sessizliğidir uğuldayan boşlukta. Bir bedenin suskun kaygısı: belki de uzun bir çığlıktır beklenen yaşamın kendisinden!
Son Yalana Dek
Oyunları bozuyor acımasız yol. Ertelenmiş doğrular bugün eziyor bizi!
Erdemin patikaları ışıldıyor ağır gecenin ağzında.
Yine de kösnül sığınaklar ülkesi yaşatacak son yalana dek ikiyüzlülüğün kırallığını.
Adımlar
Kendi resmini yapmak gibidir adımlar: bütün kentlerden birer renk dağlardan rüzgâr alır getirir yayar boydan boya. Yayar ruhunu bütün sokaklara.
Maviyi kıskanıyormuşum gibi bir gün eve dönüyormuşum gibi.
Fırtına göğün dibini dövüyor, sokak lâmbaları inadına kör. Bütün adımlar şimdi sonbahar ne bir eksik, ne bir fazla!
Yer açın bilge kışa, sokakları boşaltın! Güz: esrik bir soluğudur kışa varmanın.
Maviyi kıskanıyormuşum gibi bir gün eve dönüyormuşum gibi. Tarih tam da kendini açıklayabilecekken, alacakaranlığı adımlıyoruz, güneşi bir bulup bir yitirmek gibi.
Bizi Çağıran Yol
Çok eğleştik kaçak sözlerin yurtluğunda. Biz, bir zamanlar düşlerini ateşte deneyenler, alışılmadık yükler gün görmüş omuzlarımızda.
Gözü karalığımızda devinen yol yeniden çağırıyor bizi her moladan sonra.